Belki daha öncede yazmış olabilirim. Ama bir kez daha söylemek istiyorum. Bizim Türk teknik adamların rutin bir rahatsızlığı var. Bu rahatsızlık en kötüsünde de, en iyisinde de mevcut … Bu ironi Old Traford’ta İmparator sloganı ile çıkan ve dünyanın elit Teknik adamlar sınıfına giren Fatih Terim de bile var.
Sözünü ettiğim şey ; “Maçı almak için çok hücumcu ile saldırmak ya da maçı kaybetmemek için bol defansla savunma yapmak.”
3-3 biten Beşiktaş-Galatasaray maçını hatırlayın. Devre 2-2 lik skorla sonuçlanmış. Fatih Terim henüz berabere olduğu maçı galibiyet için erken riske atıp, oyuna sırasıyla Amrabat, Aydın ve Burak Yılmaz’ı alıyor. Oyundan çıkanlar ise o gün kötü günlerinde de olsa orta alandan Melo ve Hamit Altıntop. İmparator gol atmak istediği maçın ikinci yarısında tek ciddi bir pozisyona bile giremiyor elindeki 4 hücumcusuyla. (Umut-Burak-Aydın-Amrabat ) Beşiktaş orta alanı elini kolunu sallaya sallaya geçiyor ve 1 gol daha buluyor Galatasaray kalesinde. Cim bom maçı tartışmalı bir penaltıyla beraberliğe getiriyor. Sözün özü; Galatasaray çok hücumcu ile nerdeyse pozisyon bulamıyor hatta orta alanı rakibine teslim ediyor ve üstüne üstlük bir de gol görüyordu kendi kalesinde... İyi hatırlayın..
Gelelim dünkü maça ..
Bakın neler oldu ...
Derbide ortaya çıkan “gereksiz ve riskli hücumsal cesaretin” tam tersi Kasımpaşa-Mersin İdman Yurdu maçında yaşandı. . Deplasman ekibinin teknik direktörü Nurullah Sağlam bir teknik adamın maçın gidişatına nasıl tesir edeceğini bizlere gösterdi. Haftalardır cesaretini kaybetmiş bir görüntü çizen Sağlam, bu maçta koltuğunu kaybetmeme uğruna resmen maçı kaybetti.
Maçı her hattıyla iyi oynamaya ve forse etmeye çalışan kırmızı lacivertliler yaklaşık 65 dakika boyunca müthiş istekli ve ne yaptığını bilen bir takım görüntüsündeydi. Yapılan rotasyonlar bile maya tutmuştu. Mustafa Keçeli’nin bizleri şaşırtan mevki değişikliği, bizleri ikinci kez şaşırtan bir golüne bile neden olmuştu. Eğer Mustafa sol bek oynamış olsaydı, o şans golünü rakip ağlara yuvarlayamayacaktı…Dakikalar 63’ü gösterirken rotasyon mağduru Stepanov’un dördüncü hakemin yanında belirmesi, kırmızı lacivertlilerin kaderinin değiştiği andı bana göre... Sezon başından bu yana hiç iki farklı öne geçemeyen hatta hiç galibiyet alamayan Sağlam için skoru korumak hücum gücünden eksiltip, savunmaya takviye yapmaktan ibaretti. Culio’yu oyundan alıp Stepanov’u sahaya sürmek, kendin gibi olmamak ve kendi oyun anlayışından vazgeçmenin diğer adıydı. Bu Sağlam’ın bundan önce göğsünü gere gere herkese anlattığı ve oyuncularına ezberlettiği oyun mentalitesinin üstüne çizik atmaktı, hem de kendi kalemiyle…
Bu değişimin hemen ardından o ana kadar ciddi bir atağı bulunmayan evsahibi ekip kırmızı lacivertlilerin kalesinde gol fırsatları yakalamaya başladı. Bu hamleyle takım sayısal olarak değil psikolojik olarak mağlubiyeti kabullenmiş oldu. Dakikalar 90’ı gösterirken ve yolun sonu oldukça yaklaşmışken Sehiç’in topu yumurtlaması, ardından da 1.70’lik Adem’in boyundan BÜYÜK sıçrayışı, maç sonrası gazetelerimize atacağımız başlıkları tartışan bizleri olduğumuz yere mıhladı.
“Paşa paşa yendik” “Paşa’lar gibi dönüyoruz” “İstanbul’da paşa çayı “ manşetleri yerine, uzatma dakikalarında resmen Tosun Paşa durumuna düştük. Yani biz o filmdeki gibi paşanın yerine geçen evin uşağı Şaban gibi dönüyoruz Mersin’e…
Anlaşılan o ki ; Sağlam bundan sonra hiçbir maça cesaretiyle birlikte çıkamayacak.. Yaptığı oyuncu değişiklikleri ile oyun kontrolünü rakibe bırakan, savunmaya yaslanan, skoru çok erken koruma telaşına düşen bir teknik adam profili” kurtaramaz bu takımı.. Her geçen hafta artan stres ve baskı biraz daha korkutacak Sağlam’ı.. Ve bir süre sonra kendini ve takımını tanıyamaz duruma gelecek.
Bu nedenle Sağlam korkularının girdabında boğulmadan kendini ve takımını hayata döndürecek o cesur kararı almalı. .. Bunu hem kişisel kariyeri , hem de O’nu bugüne kadar çok sevmiş ve tribünlere astıkları dev pankartlarla KAHRAMANLAŞTIRAN Mersin için yapmalı !