Mersin İdman Yurdu yeni bir dönemin kapısını çalıyor. Son 1 yılı istenen performanstan ve takım görüntüsünden uzak bir Nurullah Sağlam dönemi yerini Giray Bulak’a bırakmış durumda...
Özellikle bu sezon yapılan transferlerin bir çoğu deyim yerindeyse elde patladı. Sahada Nobre dışında göze çarpan bir oyuncu yoktu.. Onun sayesinde makas açılmadı ve zor da olsa 15 puan kırmızı lacivertlilerin hanesine yazıldı. Bu süreçte kötü gidişe seyirci kalan Mersin yönetimi, 7. haftada kendisine sunulan istifa mektubunu geri çevirdi ve sorumluluğu üzerine aldı. Bu haftadan sonra kaybedilen her puan Nurullah Sağlam’a değil, yönetimin hanesine yazıldı. Hem zaman, hem de puan kaybeden yönetim hala hocasının arkasında durmak gibi “faydasız bir cesaretin” içerisine girmişti ki, Sağlam’ın beklenen ikinci hamlesi geldi ve yollar ayrıldı.
Peki bu süreç içerisinde yönetim neler kaybetti ve kaybettirdi?
Mesela Teknik Direktör alternatiflerini azalttı. O dönemde boşta olan bir çok teknik adam varken ,devrenin sonunda sınırlı sayıda teknik adamla görüşüp tercihlerini yapmak zorunda kaldı. Ardından da “Bu saatten sonra kimi BULAK ?” dediler ve Giray Bulak ile anlaştılar.
Eğer 7. Hafta sonunda Sağlam ile yollar ayrılsaydı, ikinci yarı için transfer planlaması daha rahat bir zaman aralığında cereyan edebilirdi. Yerli oyuncularla erken temas kurup, yabancı pazarında daha etkili bir araştırma yapılabilirdi. İkinci yarıya sıkıntılı giren ve dar bir zaman aralığında kampı sürdüren kırmızı lacivertliler 10 futbolcusunu gönderdi ve yerine henüz nokta transferlerini dahi yapamadı. Ligin başlamasına 10 gün kaldı ve sadece Burhan Eşer ismi biraz heyecan uyandırabildi ..
Bir çok teknik adam şu süreçte Mersin İdman Yurdu’nu tercih etmezdi ama Giray Bulak, Trabzon’da yaptığı masa başı işinden iyice sıkılmıştı. Sahaya ineceği yer de Mersin oldu. Yanlış bir zamanda, kurumsal olmayan bir yapıya gelerek büyük bir risk alan Bulak’ın neler yapacağını hep birlikte izleyeceğiz. Başarısı için dua ediyoruz.
Ama bu yönetim anlayışı ile bir arpa boyu yol almak gerçekten çok zor.
Ali Kahramanlı dışında takıma maddi katkı sunan pek yok diyoruz. Ağzımızda sakız oldu bu söylem. Evet.. Çok figüran var bu filmin içinde. Onlar da görevlerini layıkıyla yapmıyor. İletişimi zayıf, kente entegrasyonu neredeyse sıfır.
Peki nedeni ne ? Çünkü Başkan böyle istiyor.. Nasıl mı ?
Mesela tesis dediler, hala ortalarda yok.. Başkan Ali Kahramanlı “gerekirse iş makinalarını alır girerim” dedi, güya meydan okudu.. Bırakın iş makinasını ortada bir kazma kürek dahi yok.
Yine Başkan sivil toplum örgütlerini bir bir dolaştı.. “Destek olmazlarsa basın yoluyla ifşa edeceğim” dedi.. Yine Ses yok.
Loca satışı konusunda Bakan Zafer Çağlayan, Vali Bey’le birlikte bu işi çözecekti. Ama Localar elde kaldı. Başkan’dan yine ses yok.
Başkan bize “kentin dinamiklerini siz harekete geçirirsiniz, bana yardımcı olun “ dedi. . Kulübümüze sırtımızı dönermiyiz. Tamam dedik. Al sana kamera, al sana mikrofon, çık konuş dedik..;“Zamanı gelince” dedi. Baktık.. Yine ses yok..
“Birlik beraberlik içinde olmalıyız” dedi. Yine olur dedik. Ortada resmi site yok. Haber akışı yok. Ne bir toplantı yapılıyor. Düne kadar 2 yıldır bir imza töreni görmedik. Deplasman maçları ve kamp programı için talepte bulunduk. Bize geri dönüş dahi yapılmadı ,hatta sığınmacı muamelesi gördük. Anlayacağınız bizi angarya gören bir zihniyetin tam ortasında kaldık. Hadi herkesi anlarım da, yöneticilerden birinin İletişim Fakültesinde kültürler arası iletişim dersi veren bir öğretim üyesi olması beni daha da kahretti. Gelinen noktada, yine ses yok..
3 yıldır onları izliyorum. Ne bir kurumsal ciddiyet ne de samimiyet gördük.. Başkan Ali Kahramanlı ve yönetiminin sonuca odaklı biri grup olduğunu düşünmüyorum artık. Onlar sadece emanetçi. Başkan Kahramanlı da bu sürecin en kazançlı kişisi. Birkaç sene öncesine kadar mütevazi bir işadamı iken şimdi tüm ülkenin tanıdığı bir isim oldu. Bunun kendisine getirisi emin olun harcadıklarının yanında devede kulak kalır. Bu nedenle başkanın ağlamaklı ifadesinin altında derin bir tebessüm vardır. Eğer gerçekten canı yansa, altından kalkamayacağı bir şey olsa, emin olun ortalığı ayağa kaldırırdı. En azından karşılaştığı zorluklara ve bulundukları duruma isyan ederdi. Ama hiçbir süreçte sesi çıkmadı.
En önemlisini söyleyeyim... Saygıdeğer yöneticilerimiz kendi sesleri çıkmadığı gibi, sesi çıkanlardan da büyük rahatsızlık duydu....
Duysunlar... Ama şunuda iyi bilsinler !
Biz kendi rahatını değil, kulübümüzün rahatını düşünenlerdeniz !