1982’den bu yana Dünya Kupalarının sıkı takipçisiyim. Bu süreçte bir çok maç, bir çok gol ve bir çok enstantane hafızalarımıza kazındı.
1978 yılında Arjantin’de yapılan dünya kupasını hayal meyal hatırlıyorum. İlk renkli televizyonla tanışmam bir Arjantin-Macaristan maçıydı. Hafızamda kalan sadece Kempes’ti.. Uzun saçlıydı fuleli bir oyuncuydu.
Ardından 1982 İtalya.. Maradona’nın futbol sahnesine çıktığı , Paolo Rossi’nin destan yazdığı , Platini’nin son demlerinde klasını konuşturduğu.. Frikik ustası Cubillas’lı Peru’nun beyaz üzerine çapraz kırmızı çizgi taşıyan forması o ana kadar rastlanılan en sıra dışı formaydı.
Sonra 1986.. Tribünlere sunulan en büyük görsel armağanın ortaya çıktığı Dünya kupası.. Yani Meksika. Diğer bir tabirle Meksika Dalgası… Meksika, dalgasının yanısıra dünya futbolunun en önemli estetik değerlerinden biri olan Hugo Sanchez’i armağan etti futbol dünyasına … Belçika’nın kalecisi Jaen Marie Paf’ın yediği golden sonra elini sıktığı, İngiltere kalecisi Shilton’ın Tanrı’nın eline mağlup olduğu bir Maradona efsanesini seyretti sporseverler.. Sönük İngiltere’nin parlayan yıldızı oldu Gary Lineker.. Ve Enzo Schifo,Zico, Socrates, Dino Zoff, Mathaus, Rummenige her biri büyük oyuncular listesine adını yazdırdılar..
1990 İtalya’daydı.. Kupaya uzanan Almanya oldu. Maradona’lı Arjantin finalde dünyanın en iyi solbeklerinden biri olan Brehme’nin golüyle Almanya’ya boyun eğiyordu . Bu dünya kupasının yıldızı attığı gollerle İtalya’dan Schilacci idi. Ama unutulmayacak tek kişi ise 40 yaşında oynadığı dünya kupasında 4 gole imza atan Kamerun’lu Roger Milla idi. Ve aynı takımda oynayan defans oyuncusu Omam Bıyık’ın grup maçlarında Arjantin’e attığı kafa golündeki bir adam boyu sıçraması ise kupanın en unutulmaz fotoğrafıydı.
1994 Dünya Kupasına bu kez ABD ev sahipliği yaptı. Brezilya’nın penaltılarla şampiyonluğa ulaştığı kupanın en unutulmaz anı da bu maçta yaşandı. Turnuva boyunca inanılmaz bir performans göstererek takımını finale taşıyan İtalyan Roberto Bagio , penaltı kaçırarak hem takımını kupadan etti, hem kariyerinde kırılma noktasını yaşadı. Bu kupada Orta Avrupa’dan iki değer futbol dünyasının unutulmazları arasındaki yerini aldı. Bu isimler Hristo Stoichkov (Bulgaristan) ve Türk futbolseverlerin yakından tanıdığı George Hagi’ydi….
1998 Dünya kupasını kazanan ülke ise bu kez ev sahibi Fransa oldu. Cezayir asıllı Fransız Zinedir Zidane’ın muhteşem performansının damga vurduğu dünya kupasında, Roberto Carlos, Ronaldo, Danimarka’lı Laudrup kardeşler ve Hırvatistan’ın efsane oyuncusu Davor Suker bu kupaya renk katan isimlerdi.
Güney Kore ve Japonya’da yapılan 2002 dünya kupası ise Ülkemiz açısından çok farklı bir anlam içeriyordu. Uzun yıllar sonra ilk kez katıldığımız Dünya kupasında üçüncü olma başarısı elde eden Milli Takımımız kupanın rengi olmayı başardı. Bu turnuvada dünya kupalarının en erken golü efsane oyuncu Hakan Şükür tarafından Güney Kore filelerine atıldı. Beşinci kez Dünya kupasına uzanan Brezilya Ronaldo, Ronaldinho ve Rivaldo şeytan üçgeniyle kupayı müzesine götürdü. Klose dünya futbol tarihine geçişinin başlangıcını, bu kupada attığı 5 golle yapmış oldu
2006’da Almanya’da yapılan Dünya kupasında bu kez İtalya şampiyonluğa uzandı. Final maçında Zidane ve Materazzi arasında yaşanan şiddet bu kupaya damgasını vuran görüntüydü. Bu kupada Klose gol krallığına ulaşırken, Michale Ballack, Pirlo, Thuram,Luis Figo isimler gösterdikleri performansla göz kamaştırdı.
2010’da Güney Afrika’da Vuvuzela’nın kulakları tırmaladığı bir dünya kupası seyretti futbolseverler. Turnuva bu defa tarihsel anlamda sürpriz sayılabilecek bir şampiyon çıkardı. Real Madrid ve Barcelona gibi iki dünya futbol devinin karması görüntüsündeki İspanya finalde rakibi Hollanda’yı uzatmalarda yenerek kupaya uzandı. Bu turnuvanın her ne kadar şampiyonu İspanya’da olsa Alman panzeri Thomas Müller oynadığı futbolla futbol otoritelerinden tam not aldı. Klose gollerine devam ederken, Sneijder, Diego Forlan, Asamoah Gyan gibi isimler de performansları ile büyüledi.
Ve 2014…
Tam 8 dünya kupasını geride bıraktım..
Hatırladıklarımı ve hafızama kazınanları sizlerle paylaştım.
Bu dünya kupasının sahibi hafta sonu belli olacak. Ama Brezilya-Almanya karşılaşması bence dünya kupaları tarihinin en enteresan ve şaşkınlık verici maçı olarak tarihe şimdiden geçti. Şu ana kadar seyrettiğim en renkli dünya kupası olduğunu söyleyebilirim Brezilya 2014’ün… Hep kısır başlamasına alışkın olduğumuz grup maçlarında atılan gol yüzdesi bile bu turnuvayı başka noktaya taşıdı. Müthiş gol ortalaması ile bir çok dünya kupasında toplamda atılan golü bile geçti.
İkinci tur maçlarında alınan kısır sonuçlar sizleri yanıtmasın. Bence turnuvanın en zevkli maçları ikinci tur maçlarıydı. İnanılmaz gol pozisyonları ve muhteşem kaleci performanslarına hiç bu kadar tanık olmamıştık bir dünya kupasında… Müthiş bir futbol resitali olarak geçen 2014’ün çileği ise önceki gün oynanan Brezilya-Almanya maçıydı. Kupanın en iddialı iki takımını karşı karşıya getiren hiçbir maç bu kadar absürt bir sonuçla bitmezdi. Belki San Marino bile kupanın hatırına Almanya’ya biraz daha fazla direnebilirdi. Ama büyük takımın yenilgileri de büyük oluyodu…
Dediğim gibi 2014, Brezilya- Almanya maçıyla birlikte dünya kupalarında zirvedeki yerini almıştır bana göre.. Bu kupa golcülerin değil kalecilerin damga vurduğu dünya kupası olmuştur. Dünya kupası bittiğinde herkes Brezilya-Almanya maçı ile birlikte Tim Howard (ABD), Neuer (ALMANYA), Navas (Kostarika) Bravo (ŞİLİ) Mbolhi (CEZAYİR)ve Courtois (BELÇİKA) ‘in performanslarını konuşacaktır. Ayrıca Bir ABD-Belçika, Almanya-Gana, İspanya-Hollanda maçları da bu turnuvanın en unutuılmaz ve seyir zevki yüksek maçları olmuştur
Futbolun sektörleşmeye başladığı, estetik değerlerin yerini mekanik futbolcuların aldığı bir atmosferde böylesine keyifli bir dünya kupası izleyeceğimizi hiç düşünmüyordum açıkçası.. 2010 ve 2012’de şampiyon olan İspanya’nın futbolu çirkinleştirmeye varacak kadar pas yapmasının cezasını çektiği , yaşam kaynağı futbol olan bir ülkenin yarı final maçında 7 gol yediği, Brezilya’lı Daviz Luiz’in galip geldikleri maçta rakibi Kolombiya’lı Hames Rodrigez’i tribünlere alkışlatması, antiemperyalistleri bile ABD’ye yakınlaştıran bir kalecinin yaptığı kurtarışlar hiç ama hiç unutulmayacak…
HAZIRLAYAN : ESAT DURAK