Mersin İdman Yurdu bu sezon ortaya koyduğu performansla kendi rekorlarını parçaladı. Son haftaya girilirken topladığı 46 puan, filelere yolladığı 52 golle, bu sezon süper ligde adından bahsedilen bir takım olmayı başardı kırmızı lacivertliler..
Bunca güzel ve yüzümüzü güldüren gelişmelere rağmen daha önce artçı şok ile sinyal veren, sezonun son haftasında ise richter ölçeğine göre 2 maaş,20 maç başı ve birkaç prim şiddetinde yıkıcı bir depreme dönüştü. Bu depremin fotoğrafını çekmek de her zamanki gibi bize düştü.
Her iki tarafta dinlediğimiz ve yorumlaya çalıştığımız sesler ve isyanlar vardı.. Kimin tarafından baksan onun haklı olduğu görülen bir olayın içinden çıkmak bir hayli zor gerçekten.
Olayın kahramanlarına bakalım öncelikle..
Ali Kahramanlı ve Servet Çetin..
Biri takımını diğeri Mersin’i temsil ediyor.
Servet Çetin takım kaptanı olarak bu konunun muhatabı olmak ve Futbolcu arkadaşlarının taleplerini dinlemek ve çözüm aramak zorunda. İçeride arkadaşlarından yediği baskılar var. Sözleşmesinde maç başı olmayan yabancılar tatile çıkmadan önce maaşlarını cebine koymak istiyor, diğer Türk oyuncular ise içerde olan maç başlarını .. Daha önce söz verilen ve zamanında yatırılmayan ödemeler güvensizlik, kulübün bu dönemde yaşadığı Ahmet Şahin (haciz) meselesi de kafalarda soru işareti oluşturmuş futbolcularda... Yani futbolcuların bir çoğunda paralarını alamayacaklarına dair bir kanı oluşmuş. Bu da ister istemez Servet’e yani elçiye zeval olmuş.. Üstüne üstlük birde hedef adam haline gelmiş..
Geliyoruz Ali Kahramanlı’ya.. Hani kaba tabirle parasıyla rezil olmak diye buna derim ben. Belkide kulüp tarihinin en aksamasız ödemelerinin yapıldığı bir dönem geçirdi Kahramanlı bu sezon.. Her sezon olduğu gibi bu senede tek başına mücadele etti.. Risk alıp kredi çekti. Neyse ki takım kazandıkça, ödemelerde ciddi boyutta sıkıntı yaşanmadı. Sahipsiz bir kulüp topladığı puanlarla ve Başkanın takviyesiyle kendi yağında kavruldu. Bu kadar mücadele ettikten sonra son hafta yaşanan bu gelişme okyanusu geçip derede boğulmanın ta kendisiydi..
Yaşanan sorunu iyi tahlil etmek lazım…
Kulüp geçmişiyle yüzleşmeli mesela..
Her birimizin hayatında vardır.. Geçmişte yaptığımız hatalar birbir karşımıza çıkar.. Daha önce ödemelerde , transferlerde yapılan hataların bizi getirdiği noktayı biliyoruz. Transfer yasağı yemiş ve mali kriterler nedeniyle UEFA’ya gidemeyecek bir kulüp olarak tescillenmişiz. Tabi ki bu sıkıntılar da durup dururken oluşmadı. Yaşanılan mali sıkıntılar maalesef bu futbolcuların topladığı puanlarla temizlenecek gibi de değil. Ne yazık ki bu futbolcuların üzerine eski günahlarını yükleyen bir kulüp var ortada.
Futbolcular gücünü hoyrat kullanmamalı
Futbolcu tarafına bakıldığında ise orantısız bir güç kullanımından söz edebiliriz. Bence futbolcular her ne kadar önlerinde kötü örnekler de olsa kulübün zafiyetlerinden yararlanmamalı. Evet transfer yasağı ile bu kulüpte sessiz bir darbe oldu. Futbolcuların eli çok daha güçlendi. Ama bu güç kontrolsuz kullanılmamalı. Yoksa kalkar birileri gemileri yakar, bu durumda herkes mağdur olur. Ve düşünceler hedefsiz, kentte takımsız kalır.. Bununda kimseye faydası olmaz.
Uzun lafın kısası..
Bu mevzuda adı geçen Ali Kahramanlı ve Servet Çetin bulundukları toplumun menfaatlerini savunan iki kişiden ibaret aslında.. Biri kulübünü, diğeri ise arkadaşlarını düşünüyor. Birinin arkasında 46 puan toplayan arkadaşları, diğerinin ise sırtında borç yükü ve sahipsizlik var. Bence hiç de adil bir mücadele değil bu..
İşte tam da bu yüzden bu işin sorumlusu bu iki kişi olamaz.
Takımına, kulübüne, marka değerine sahip çıkmayan her kişi ve kurum bu olaydan sorumludur…