Önümüzdeki günlerde Mersin İdman Yurdu’nun neden düştüğünü kaleme alacağım. Ama Eskişehir maçından sonra yine fütursuzca açıklamalar yapmayı ihmal etmeyen Ümit Özat’a birkaç veda sözüm olacak..Sanırım bu kadarına hakkım var!..
Gelecek sezon burada olmayacağını açıklamış Özat… Bu bizim için sürpriz olmadı. Bu süreç içerisinde tavır ve davranışları arkasında dost bırakmayacak ve eli sıkılmayacak bir adam olduğunu kanıtlar nitelikteydi.. Zaten Özat , belediye personelleri, taraftar ve bizle ilgili yaptığı açıklamalarla mental olarak bu kentten ve kulüpten ayrılmıştı. Biz o saatten sonra kendisini bir karakter ve ruh olarak değil bir beden olarak kabul etmiştik..
Özat’ın geldiğinden bu yana bizde yarattığı en belirgin şey egoydu. Bu birden oluvermedi elbet. Sağolsun Başkanı’nın Fatih Terim benzetmesiyle de bu özelliği sanırım tavan yaptı..Biz izledik kendisini.. Hatta scout ekibi bile kurduk (!)
Fakat her gittiği yerde yaşadığı sorunlarla asla önyargılarımızı beslemedik. Bizi tanıyan bilir..Pirincin içine taş koyan, terazisini parmaklayan uyanık bakkal değiliz. Tarzımız da tartımız da nettir..Algı yaratmayız, kesemizi doldurmayız, tribünlere de asla oynamayız..
Gittiği her yerde özellikle basın mensuplarıyla sorun yaşayan Sayın Özat, son açıklamasında Mersin’i ve bizleri yalan ve iftiralarla dolu bir konuma oturtmuş.
Öncelikle kendisine bizler tarafından yapılan bir iftira olmadı bugüne kadar..Olmaz da.. Biz sadece hakkında kulislerde konuşulan şeyleri kamuoyu aracılığı ile kendisine sorduk. Kendisinden cevap beklerken, bizi diğer meslektaşlarımıza şikayet etme ve ayrıştırma yoluna gitti aynı Samsun’daki gibi.. Büyük ülkelerin mazlum ülkeler üzerinde oynadığı oyun gibi.. Kardeşi kardeşe kırdırmak gibi…
Ama yalanlarla (!) dolu dediğin Mersin’in aklıyla oynamak hiç de mantıklı bir davranış değildi hocam.. Her maç sonrası algıyı bir futbolcu, bir personel, bir gazeteci üzerinde yaratmak daha önce televizyondaki (BEYAZ TV) yorumculuk deneyiminden kalmış bir alışkanlık bana göre.. Matematiksel olarak düşmemiş bir takımın son çırpınışlarını verdiği bir dönemde Fenerbahçe karşılaşmasına kendini hazırladığın kadar, takımını hazırlamak çok daha mantıklı olabilirdi aslında.... Mesela Pareira’nın elini sıkmamasını dert edinmek yerine, keşke çevrende hedef birliği yapmış insanların elini sıkmayı deneseydin.. Trabzonspor’un efsanesi Özkan Sümer’in küfürlerini statlara taşıyacağına, hocalığını taşısaydın..
Bakın Hocam.. Şiddet sadece Trabzon’da Volkan Bayarslan’ın sırtındaki yumruk, 19 Mayıs Stadındaki protokol tribünündeki Diyarbakırlı yöneticilerin yediği dayak, Erdemli-Akşehir maçında havaya açılan ateş değildir.… Önünde engel gördüğün herkesi harcamaya çalışmak, kamuoyunda zor duruma düşürmek, lakap takmak, küçük görmek, ciddiye almamakta şiddetin bir türüdür…
Yaşadıklarını hatırlatmak istemem ama bilirsiniz toplumumuz balık hafızalı olmakla tanınır, bilinir.. Yarar görüyorum..
Örneğin; Ankara’da yumrukladığın taraftara duyduğun nefreti hala yüzünde taşıyor olman beni düşündürüyor Hocam...
“Beni ancak benim kariyerimde birileri eleştirebilir” sözlerinle futbol oynamamış ya da futbol oynamış ama kariyerine erişmemiş spor yazarlarını bir çırpıda reddetmek aklımı kurcalıyor..
Bir kadınla spor konuşmamakla eline ne geçtiğini de anlamaya çalışıyorum…
Samsun’da yalan haber yaptığını iddia ettiğin meslektaşlarımızla gönül verdiği kulübün arasına girmeni anlamlandırmaya çalışıyorum..
Bizleri çok şaşırttın hocam…
Futbolculuk döneminde sol kanatta oynayıp, sağ ayakla orta yapmanın ne anlama geldiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum.
Neyse, geldi geçti artık…
Hoş bir seda olmak varken bizlerin hayatında , loş bir ışık olmayı tercih ettin hocam..
YEŞİL sana şimdilik yaramadı, bence senin rengin de, tarzın da BEYAZ bana göre …
Sen fırsatı kaçırdın ama yalan ve iftiralarla dolu dediğin Mersin elbet bir gün dürüst birine rastlayacak ve kaderi değişecektir !..
Gözün arkada kalmasın…
Güle Güle Hocam !.