Kendisini genel kuruldan iki gün önce tanıma fırsatım oldu, bir çoğumuz gibi.
İlk sohbetimizden edindiğim izlenim karşısındakine konuşmak için fırsat vermeyen, komplo teorileri üzerinden konuşan ve bir işadamından çok siyasetçi jargonu kullanan biri olduğuydu.
Kafam karışık çıktım görüşmeden..
Genel kurul günü görüşmelerimizin parelelinde bir konuşma yaptı salonda Ali Tekin. Hatta daha da çıtayı yükselterek, kulübün borcunu önemsizleştirdi insanların gözünde.. Umut hem çaresizin hem de fakirin ekmeğiydi nasıl olsa..
“Kulübün o kadar sorunu varki benim genel kuruldan birkaç saat sonra kentten ayrılmam gerekir” dedi Bay Başkan... Merkeziyetçi bir formulü olduğu kanaati uyandırarak , gücünü nerden aldığını kente anlatmak ister gibiydi.
Başkanlık kariyerini ilk hamlesi gecikmedi Ali Tekin’in. O ana kadar kulübün en sağlıklı işleyen kısmına yani sahaya müdahale etti. Mütevazinin altında bir kadro ile 7 puan toplayan Arıkdoğan’ın yerine takımın başına getirmeyi düşündüğü Mehmet Altıparmak ile görüştü Ankara’da.. Kent bu karara tarihi bir defans yaparak, bu hamlenin ne kadar gereksiz ve anlamsız olduğunu anlattı kendisine. Sabah kahvaltısında elini sıkıp göndereceği Arıkdoğan ile ballı kaymaklı bir kahvaltı yaptı ve “Arkandayız hocam” dedi Bay Başkan.
Bu hamle Arıkdoğan ve ekibini bir süre baskı altında tuttu doğal olarak. Ne zaman gideceklerini beklemeye koyuldular. Başkanın ilk resmi maçında soyunma odasına girip komik bir prim açıklaması da işbilmezliğin futbolculara yansımasına neden oldu bu arada…
CEO geldi.. Kulüp menajeri geldi. Masör gitti. Şoför gitti. Gelenin gideni aratmaması için , kurumsallaşma için , Mersin İdman Yurdu için (!) Arıkdoğan gitti, Yusuf Şimşek geldi 8 kişilik bir ekiple.. Herşeyin en iyisine layıktı Mersin İdman Yurdu çünkü …
Bu arada ihraç mı istifa mı sorularının gölgesi altında kulüp yönetiminden bir çok isim ayrılmaya başladı. Başkan ve kurmayları İstifa edenlerin DURUŞ BOZUKLUĞU olduğunu söylediler ve ” yanımıza zaten yakışmıyorlardı” dediler. İstifa edenler ise bu yönetimin yanında yer almanın KÖTÜ GİDİŞE ve SUÇA ORTAK olmak olduğunu söylediler.
Mevcut yönetim bu süre zarfında 3 puanın silinmeyeceği ile ilgili ikinci bir umut tacirliği dönemine girdi. Eski yönetimin Bueno hakkında TFF ye sahte belge sunduğunu iddia ederek, işi lehimize çevirmek için yoğun çaba sarfettiklerini söylediler. Tunus’a para gönderdiler. İşi çözdük dediler. Ama 3 puanın silinmesine engel olamadılar.
Bay Başkan’ın “İki gün içerisinde yeni kulüp binasına kavuşacağız.. Bir haftaya kadar da tesisi konusu netlik kazanacak” dediğinden bu yana neredeyse 1 ay geçti. Ortada ne bir kulüp binası ne de tesis var. “Bekleyin, çözeceğiz” cümlesi yönetimin ağzından düşmüyor, ama takım paraşütsüz düşüyordu.
Herkesin pür dikkat kitlendiği konu ise transfer tahtası tabi.. Şimdi herkes tahtanın açılıp açılmayacağını merakla bekliyor. Kentle diplomasisi olmayan yönetimin bu parayı nereden bulacağını çözmenin Da Vinci’nin şifresinden farkı yok. Düne kadar transfer tahtası bizim için kolay diyenlerin, “elimizden geleni yapmaya calışıyoruz” söylemlerine yelken açması hiç de hayra alamet değil..
Durumun kısa özeti bu..
Bu süreçte yazan çizen takımına da ağır eleştiriler olmadı değil… “Abiler, Babalar” yazdırıyor sizlere dediler.. Ağabeyim İzmir’de yaşamını sürdürüyor. Babam da toprak oldu gitti Allah rahmet eylesin. Benim gibi yazan arkadaşlarında ne ilginçtir ki babaları hayatta değil.. Ha sözünü ettiğiniz başka şey ise, raflar tozlanmadı..
Araştırın dönem dönem..
Sorun ; transfer yasağının gelmesine , Rıza Çalımbay’ın gitmesine neden olan Kahramanlı’ya,..
Sorun ;transfer tahtasının açılmasını kulak arkası eden Çalışkan’a..
Eminimki siz giderseniz sizden sonra gelen de , sizin bizlerin abisi olduğunu söyleyecek.
Çünkü biz yine eleştirmeye devam edeceğiz..
Bu kulüp adam olana ve adam gibi yönetilene kadar !