İlk yarıda sergilenen gösterişli futbolun yerinde yeller esiyor. Şimdi herkes bu 8 haftalık düşüşün nedenlerini sorguluyor. Her sokağa çıktığımızda sporseverler “Ne oluyor bu takıma “deyip etrafımızı sarıyor. Onlar şüphesiz bizim daha fazla şeyler bildiğimizi sanıyorlar. Elbette sokaktaki adamdan daha fazla şeyler biliyoruz fakat bunun adını bizde tam koyamıyoruz.
Bilgilerimiz ve izlenimlerimizden bir yorum harmanlarsak bu düşüşün yönetici, teknik adam ve futbolcu bazında bir durum tespitini yapabiliriz.
Öncelikle sahada olan bitene bakmak gerekiyor. Bence takımın ana çatısında çok ciddi sıkıntılar var. Defansta müthiş form tutan ve partneri Joseph ile çok iyi uyum sergileyen İbrahim Kaş haftalardır yok. İlk yarıda ortala alandaki kusursuz pas trafiğinin mimarlarından Ben Yahia Afrika kupasındaydı ve Erman Özgür’ün ise iyileşeceği yok. Kanat organizasyonu bir dönem Nduka’ya emanetti.. İlk 5 haftadan sonra adamın pili bitti, hala şarj cihazı arızalı.. Zurita iyi başladığı lige nefesi yetmedi, ön liberoda başladığı bir çok maçın son yarım saatini taç çizgisinin yakınlarında dinlenerek tamamladı. Hakan Bayraktar kendine ayrılmış alanın dışına çıkmadan dairesel çalımlar atıyor. Son dönemler tuttuğu adama refakat bile edemiyor. Play maker diye sahada gezen Moritz imaj makerdan başka bir şey değil. Ne bir adam eksiltiyor, ne bir pas yapıyor. Penaltı kaçırıyor, kendi kalesine gol atıyor, defansa çarpmazsa attığı golden bile bir şey anlamıyor. Nobre neredeyse orta alana gelip arkadaşlarına pas dağıtmaktan haftalardır golle tanışamıyor. Gladyatör dediğimiz adam arenada aslan gibi hemşehrisine göz göre göre yem oluyor ..Twitterda kendine yapılan eleştirileri es geçmeyen Çağdaş ise, ne hikmetse yanından geçen topu görmüyor.
İlk yarıyı 27 puanla bitiren bir takımın sahada geldiği durum bu..
Teknik açıdan bakıldığında tam bir panik ortamı söz konusu.
Günümüz futbolunda yaşın önemli olmadığını söyleyen Sağlam şimdilerde bir türlü iyileşmeyen sakatlıkların oyun şablonunu bozduğundan şikayetçi. Ayrıca yeni transferlerin uyum süreci dahi beklenemez bir hal almış.. . Bakın Barış Ataş Mersin’e gelmeden Beşiktaş maçında ilk 11’e çıkıyor. Varın durumu siz anlayın..
Artık oyun sisteminde de üretkenlik yok. Dikkat edilirse Sivas maçı Çağdaş-Tonia ikilisinin üzerine kurulmuştu. Sağlam’ın saha kenarında sol eli Çağdaş’ta, sağ eli ise Tonia’daydı. Sağlam sahada sadece bu iki futbolcuyu yönetti. Biri atacak , diğeri tutacaktı. Ve biri yorgunluktan öldü sahayı terketti, diğeri de misafirperverliği yüzünden seyirciye sahayı terkettirdi.
Saha içindeki bu görüntünün elbette saha dışı nedenleri de olmalı. Sağlam’ın takım üstündeki otoritesini kaybettiği aynı zamanda çok güvendiği futbolcuların yerlerde sürünen performansı yüzünden dertli olduğu da kulaklarımıza geliyor. Bazı futbolcuların “ Keşke stadyuma ışıklandırma yapılmasaydı da, maçları gündüz oynasaydık , geceler bize kalsaydı” dercesine bir tavır sergiledikleri de artık yüksek sesle konuşuluyor.
Bu süreçten sonra Yöneticilerin ve Sağlam’ın derhal sert tedbirler alması gerekiyor.
Öncelikle Sağlam bu Moritz sevdasından vaçmeli, Yahia ve Boueno’dan birini bu bölgede değerlendirmeli.... Ayrıca Karabük maçında kazandığı ve sonrasında yine yanında oturttuğu Nurullah ve neredeyse hiç forma şansı vermediği Hasan Üçüncü’yü sert, mücadeleci ve dayanaklı bir orta saha şablonunda düşünmelidir.
Kulübün futbolcularla ilgili hiçbir maddi sıkıntısı yok diyen yöneticilerimizin de kalan 9 maçlık periyotta bir kriz yönetimi oluşturması gerekiyor. Futbolcuları yeniden kulübe ve bu formaya ait olduklarını hissettirmek lazım. Bu futbolcu profiline bakıldığında , bunu ancak parayla çözebilirsin. Otoritenin ,sevginin ve amatör ruhun kaybolmaya yüz tuttuğu yapılarda, materyalist yaklaşım en kısa vadeli çözümdür. O yüzden bireysel anlamda ciddi bir maddi güce sahip olan yöneticilerimizin bu kritik dönemde elini cebine atmaktan ve bu maçları kazası belasız atlatmaktan başka çaresi yok..
Ha bu arada ; bu kadar hocalarına düşkün olan ve basının önüne çıkıp “Biz hocamızı göndermeyiz” diyen futbolculara da bir hatırlatmam olacak ;
“Unutmayın ki söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisindir”