Samsunspor karşılaşmasının maç sonu toplantısında Nurullah Sağlam’ın yüzündeki ifadeye gözüm takıldı. İlk golü ofsayttan yemiş ve 2 oyuncusu kırmızı kart görmüş bir takımın hocası değildi sanki. Sağlam, ilginçtir, maçın hakemi Fırat Aydınus’u yanlış kararlarına rağmen yerlere, göklere sığdıramadı..
Oysaki geçtiğimiz sezon Gaziantep Belediye maçından sonra hiç adeti olmadığı halde(!) orta hakem Zafer Demir’in elini sıkmayan ve onu MHK Başkanı Oğuz Sarvan’a , yine bir Giresun maçında Adem Büyük’ü oyundan atan Halis Özkahya’yı da annesine şikayet eden adamdı Nurullah Sağlam…
Öte yandan ilk yarı işleri yolunda giden Sağlam’ın ikinci yarıda alınan kötü sonuçların ardından maçları buzlu zeminde oynatan federasyon yetkililerine veryansın ettiğine , Galatasaray maçına damga vuran Tolga Özkalfa’ya hakkını helal etmediğine de şahit olmuştuk.
Konum ve zaman incelendiğinde Sağlam’ın aynı türden olaylara farklı tepkiler vermesini tek bir kelime ile açıklanabilirdi.
O da hedefsizlikti…
Samsun maçından sonraki yüzündeki rahat ifade Sağlam’ın Mersin İdman Yurdu’nda hedeflerini ve misyonunu tamamladığının işaretiydi bana göre..
Bu sadece o maçtan sonra aldığımız izlenimlerden ibaret değildi elbet…
Nurullah Sağlam bunun işaretlerini çoktan vermişti kamuoyuna.
Nasıl mı ?
Dilerseniz bir göz atalım geçmişe…
Neredeyse kendisine elçi muamelesi yapılan ve bırakın kulübün anahtarını, şehrin anahtarının bile temsil edileceği bir konumdan, istifanın eşiğine gelinen süreç sadece 1 yıla sığdı. Tesisleşmemiş ve kurumsallaşmamış amatör bir yapıya, süper ligde çeşitli takımlarda teknik adamlık yapmış biri olarak gelen Sağlam , gerekli güveni sağladıktan sonra, tüm dizginleri eline aldı. Şampiyonluğa giden bir takımın balansının bozulmaması için kimse O’nun işine karışmadı. Ne dediyse oldu. Herkes ona sonsuz saygı ve sevgi gösterdi. Buna biz de dahil..
Ardından uzun süren hasretlik sona erdi. Yapılan hataların ve yaşanan olayların üstünü örten bir beyaz çarşaftı şampiyonluk, aynı beyaz mercedesler gibi.. Takımı şampiyonluğa taşıyan ve heykeli dikilecek adam haline gelen Sağlam’ın eli daha da güçlenmişti. Süper ligde ne yapılacağını bilmeyen yönetim yine Sağlam’ın ipine sarıldı. Ne deniliyorsa alındı , kim isteniyorsa imkanlar ölçüsünde takıma kazandırıldı. Sağlam bu dönemde hem idari hem de teknik anlamda kulübün odak noktasındaki isimdi.. Formadan tutun, sahasının çimine kadar Onun tercihleri doğrultusunda hareket edildi.
Süper lige iyi bir giriş yapan ve haftalar geçtikçe çarpıcı sonuçlar alan takımıyla birlikte Sağlam da altın çağını yaşamaya başladı. Yönetim parasızlıktan, taraftar vefasızlıktan, basında da ilgisizlikten şikayet ederken Sağlam ve öğrencileri şehri çoktan ele geçirmişti. Bir süre sonra şöhret ve paranın getirdiği aşırı özgüven şımarıklığa dönüşecek ve yavaş yavaş takımı içten içe kemirmeye başlayacaktı.
Çünkü futbolu bu kente onlar getirmişti ya da öyle sanıyorlardı (!)
Ve kimseyi beğenmemekle başladılar işe. .
İşte Mersin İdman Yurdunun bekleyen asıl tehlike de buydu.
İlk yarıyı çok iyi bir noktada bitiren Sağlam ve öğrencileri ikinci yarıda baş aşağı düşüş yaşamaya başladığında herkes birbirine neler olduğunu çoktan sormaya başlamıştı. Yönetim artık yaşananlardan rahatsız oluyor ve kontrolün elinden çıktığını anlıyordu. . Bu dönemde yönetimin Sağlam’dan, Sağlam’ın da yönetimden duyduğu bazı rahatsızlıklar vardı.. 7 hafta kazanamayan bir takımda yönetimin sessiz kalması ve teknik kadroya ceza uygulamaması da akıllarda soru işareti bırakıyordu. Tampon bölgede görev alan Nurullah Sağlam tercihini futbolculardan yana kullanmış, onlara kol kanat germişti. Hatta kötü gidişin faturasını kendine keserek istifanın eşiğine gelen Sağlam, kol kanat gerdiği öğrencilerinin “bizi bırakıp gidemezsin hocam” haykırışlarına kulak vermişti (!)
Çünkü onlar her şeyden önce hoca-öğrenciden çok arkadaştılar..
Hem de Sağlam arkadaştılar..
Bunu onları yakından tanıyanlar çok iyi biliyordu…
Hocalarından bir süre sonra bu defa onlar kazan kaldırdılar. Neredeyse şehrin anahtarını kendilerine teslim eden ama bir süre sonra ötekileştirdikleri Vali, Belediye Başkanı, Garnizon Komutanı ve basın mensuplarının önünde alacaklarının konuşulmasından rahatsız olduklarını söyleyip bizi hatta sevgimizi terk ettiler. Sonra yöneticiler bizden yaşananları yazmamamızı rica ettiler. Kendilerini rezil eden futbolcuları için bize minnet ettiler. Gururlu çocukların, fedakar yöneticileri oldular..
Aslında o gün her şey bitmişti.
Sağlam ve bir çok futbolcu takımdan mantalite olarak gitmişti.
Bize sadece uzatmaları izlemek kalıyordu
Eğer Sağlam kalmak isterse, biliyorum bizim yöneticiler amatör oldukları kadar da nezaket sahibidirler.. Başlarını öne eğer devam diyebilirler..
Ama onlar kimsenin göstermediği bir nezaketi koskoca bir yarı devrede zaten gösterdiler Sağlam ve öğrencilerine..
Bana sorarsanız, Sağlam’ın bu kentten gitmeye karar verdiğini ben , bana “artık telefon kullanmıyorum” dediğinde anladım..
Bir spor gazetecisine telefonunu açmayan bir teknik adamın, Mersin defterini kapadığını düşünmemden daha doğal ne olabilir ki.
Bizde bu işin bir parçasıyız. Bunu Sağlam’ın kendisi de biliyor ve zaman zaman deklare ediyordu süper lige çıkana kadar... Bu hedef ve çalışmanın bir parçası olduğumuzu düşünen bir teknik adamın bizimle iletişimini kesmesi , “artık ben bu işte yokum” demenin tinerle inceltilmiş haliydi bana göre .
Geldiği günden bu yana kendisine desteğimizi esirgemediğimiz ,hep pozitif bakmaya çalıştığımız, hatta zaman zaman hakkında methiyeler düzdüğümüz Nurullah Sağlam o günden bugüne çok ama çooook değişti…
Farkındayız, uzun süredir O bildiğini okuyor..
Ama hocam şunu bilmeliki; biz sadece gördüklerimizi yazdık, bildiklerimizi değil.
Nedeni çok basit..
Çünkü biz hancıyız..
Yolcu da velinimetimizdir gidene kadar !..