Divan Kurulu’nda konuşan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, "Türk futbolunun temizleyicisi rolüne soyunanların önce ellerindeki kiri temizlemek zorunda olduklarını" ifade ederek, "Temizlenmesi gereken ilk yer Türkiye Futbol Federasyonu ve Kulüpler Birliğidir" dedi.
Fenerbahçe Faruk Ilgaz Tesisleri’nde yapılan Yüksek Divan Kurulu Toplantısı’nda konuşan Yıldırım, şike davasında hedeflenen amaca ulaşılamadığını iddia ederek, "Aslında hedeflenen amacın çıkış noktası şike değildir. Amaç, bizleri Ergenekon, Balyoz ya da herhangi bir silahlı suç örgütüne monte ederek, toplum ve kamuoyu vicdanında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti’ne karşı bir hareketin içinde gösterme çabasından ibarettir. Bu düşünceyi hayata geçirmek isteyenler ve yandaşları, ne kadar deneseler de istedikleri sonuca ulaşamamışlardır. İşte bu nedenle, Kasım 2010’larda başlayan dinlemelere uydurulan hukuki kılıf şike değil, silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmektir. Bizleri, Giresun’da faaliyette bulunduğu öne sürülen bir örgüte bağlamak çabalarının altında yatan asıl sebep budur" şeklinde konuştu.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) eski başkanı Mahmut Özgener ile yaptığı telefon konuşmalarının "şikeye sebep" diye hakkında dinleme kararı alındığını anlatan Aziz Yıldırım, şöyle devam etti:
"3 Temmuz zihniyeti bir plan dahilinde hareket eden örgütlü bir zihniyettir. Kaldı ki, bizim silahlı suç örgütü olmadığımızı en iyi bilenler, bu kararları alan ve aldırtanlardır. Bizimle her fırsatta görüşen, yemek yiyen, top oynayan, bizlerin imzalarıyla Fenerbahçe Kongre Üyesi olanlardır. En başta da Galatasaraylı yetkili savcıdır. Zaten bu süreçte bize en acı veren, en ağrımıza giden, arkadaşımız, dostumuz olarak yanımızda yer alan, bizleri açılışlara davet eden, birlikte Fenerbahçe maçlarını seyrettiğimiz bu kişilerin, hem de bu insani ilişkilerimiz sırasında bizleri dinliyor ve takip ediyor olmalarıdır. Ve daha da ötesi bu kişilerin bizlere şikeden ve ahlaktan bahsedebilmeleridir. Ben bunlara kısaca ahlaksız diyorum."
"Galatasaray soruşturması süratle beraatle sonuçlandırılmıştır"
Aziz Yıldırım, silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek iddiasında haklarında yeterli delile ulaşamayan ve kendilerini bir örgüte bağlayamayanların, yeni bir suçlama yaratmak durumda kaldığını ileri sürerek, "Bu da şike suçlamasıdır. Ama bunun için yeni yasalar gerekmektedir. Bunu sağlamak için 6222 sayılı yasa tasarlanmış ve birilerine sipariş edilmiştir. Bu birileri, 3 Temmuz zihniyetinin hukuk servisidir" dedi.
Kendisinin ve yönetici Şekip Mosturoğlu’nun yasayı çıktıktan sonra gördüklerini belirten Yıldırım, şunları kaydetti:
"Sayın İzzet Özgenç’in ’sporda şiddet’ isimli kitabı, bu oyunu ve yalanı açıkça ortaya çıkarmıştır. Çünkü bu kitapta, İlhan Helvacı, Yunus Egemenoğlu ve emniyet görevlilerinin de katılımlarıyla yapılan gizli toplantılarla oluşturulan bu yasada, şu andaki TFF Kurullarında görev yapan bazı isimlerin de katkı ve görüş bildirdikleri açıkça yer almıştır. Böylece operasyon için gerekli olan altyapı hazırlanmış ve artık doğru zaman olan Fenerbahçe’nin şampiyon olması beklenmeye başlanmıştır. Kaldı ki savcılıkta verdiğim ifade sırasında savcı Mehmet Berk’in 3 avukatımın huzurunda ’Sivas maçını kazanmasaydınız ve şampiyon olmasaydınız bu davayı açmayacaktım’ demesinin altında yatan gerçek işte budur.
Zaten operasyonun sadece Fenerbahçe’ye ve Aziz Yıldırım’a yönelik olduğu, o tarihlerdeki tasarruflardan da o kadar açıktır ki, bizimle yarışan takım yöneticileri her nedense çok kısa sürelerle dinleme altına alınmış, bu haftalık dinlemeler sonucunda bile ortaya açıklanamayan birçok delil çıkmıştır. Beşiktaş yöneticisi ve hocası, kendilerinin Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe’ye kenar süsü yapıldığını söylerken, Galatasaray hakkında açılan Denizli soruşturması, ’Kulübün kasasındaki 1 milyon dolarlık açığın ispat edilmediğine dair resmi raporlara ve 3. kişilerin yazılı ihbarlarına rağmen’ görülmemiş bir süratle beraat ile sonuçlandırılmıştır. Hesaplarında, tek bir kuruş dahi açığın olmadığı, devletin 2 ayrı resmi kurumu tarafından resmi raporlarla sabit olan Fenerbahçe’nin başkan ve yöneticileri, 1 yıl tutuklu kalmışlardır. Bu noktada Aziz Yıldırım olarak tavsiyem, bize adaletten bahsedenlerin önce biraz kendilerinden bahsetmeleridir."
Operasyonun diğer sac ayağının "yandaş ve işbirlikçi" medya olduğunu iddia eden Aziz Yıldırım, "Mektup dahi yazmaktan aciz 3-5 tetikçi, soruşturmanın gizliliği yasağını her gün delerken, gazete ve televizyonlarda polisten ve savcıdan bilgi akışı sağladıklarını fütursuzca söylemekten kaçınmazken ve bunlarla ilgili hiçbir yasal işlem yapılmazken, hakkımızda objektif ve olumlu yazılar yazdığı için sayın Rıza Zelyut hakkında yargıyı etkilemekten soruşturma açılması tesadüf müdür? Hakkımızda linç kampanyası yürütülürken kılını kıpırdatmayan savcının, görev ve yetkileri elinden alındığı gün, ’Bu haberlerin yüzde doksanı yalandı’ demesi timsah gözyaşlarından başka ne olabilir" dedi.
Konuşmasının bu bölümünde gazete haberlerini gösteren Yıldırım, ’’Kıbrıs’a kaçacağımızı söylüyorlar. Benim mezarım belli, ama bunu yazan şerefsizler nereye kaçacak. Yalanlarla, yanlış söylemlerle bizleri suçlu göstermeye çalıştılar" ifadelerini kullandı.
"Bu zihniyetin Türkiye’ye verdiği zarar daha önemli"
"3 Temmuz zihniyeti"nin her şeyi çok iyi hesapladığını dile getiren Aziz Yıldırım, "Ta ki sayın Başbakanımız önderliğinde gösterilen ilk karşı duruşa kadar. Başta sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, bu duruşa destek veren Adalet Bakanı sayın Sadullah Ergin, CHP Genel Başkanı sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli önderliğindeki tüm milletvekillerimize, yeri gelmişken bir kez daha şükran ve saygılarımı gönderiyorum. Ancak bu ilk mücadelenin hemen akabinde yapılan yasa değişikliği sonucunda savcının açıkça beyan ettiğinin aksine hiçbir Fenerbahçeli’nin yararlandırılmayışını, veto süreçlerini ve iddianamenin kamuoyuna servis edilme kronolojisini büyük bir dikkat ve hafıza ile takip ettiğimizi de tüm kamuoyunun bilgilerine sunuyorum" şeklinde konuştu.
Fenerbahçe düşmanlığına ve bu operasyona hayatlarını adayanların Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatlerini dahi umursamadıklarını ileri süren Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdilerde, UEFA ve FIFA’ya jurnal mektupları yazma yarışına giren bu zihniyetin Türkiye’ye verdiği zarar, bizlere vermeye çalıştıkları zarardan çok daha önemli boyuttadır. Zira halen görevlerinin başında olan bu 3 Temmuz zihniyeti uzantılarının en iyi yaptığı şeyin yargıyı etkilemek olduğu, bizler tarafından yakından bilinmektedir. Etik Kurul ve Disiplin Kurulu kararlarını etkilemek için bu kurulların kaldıkları otellere karar aşamasında hem de eşleriyle gidip ’Ceza kararı çıkması için tehdit ve asılsız mesajlar taşıyarak’ yargıyı etkilemeye kalkanlar, şimdi de UEFA ve FIFA’da aynı role soyunmaktadırlar. O dönemlerde TFF yetkilisi olan bu kulüp yöneticileri, bu iddialarımı yalanladığı anda, gereği tarafımdan hemen yapılacaktır. Ya da Tahkim Kurulu’nun karar günü soruşturma savcısı ile TFF’yi ziyaret eden bazı kulüp yöneticileri ile TFF’deki görevlerinden şu anda görev yaptıkları kulüplerine transferlerinde, yanlarında hangi gizli bilgileri götürdükleri ve bunları nerelerde kullandıkları hep bilgimiz dahilindedir."
"Savcıya göre insanların alınması için delil olup olmaması önemli değil"
Konuşmasında Savcı Mehmet Berk’in açıklamalarından örnekler veren Aziz Yıldırım, şöyle devam etti:
"Savcı Berk, görev ve yetkileri elinden alındıktan sonra ’Ben cemaatçi değilim. Olsam Ali Koç ve Murat Özaydınlı’yı almaz mıydım?’ demiş. Yani sayın savcıya göre insanların alınması, bu alınma da ne demekse, bu bir hukuk adamına ne kadar yakışıyorsa, için elde delil olup olmaması önemli değildir, önemli olan hedef gösterilen şahısların birileri tarafından alınmak istenmesinin yeterli olmasıdır.
Savcı Berk, ’Yasa çıkmasaydı, Aziz Yıldırım’ın ifadesini alıp bırakacaktık. Ben Balyoz’da da çalıştım. Şike davasını açtığımız zaman bunun da Balyoz gibi 3-4 ay konuşulup biteceğini sandık. Ama yanılmışız. Bunun böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmedik’ diyor. İşte bu suçüstüdür. Daha davayı açarken ne olacağını bildiğini ağzından kaçıran, 3-4 ay konuşulup unutulacağını sanan ama gördükleri direnç karşısında olayların bu noktaya geldiğini itiraf eden bir hukuk adamının, hukuku nasıl bir kenara bıraktığının ve bu operasyonun şike değil, Balyoz ve Ergenekon operasyonları mantığıyla yürütüldüğünün açık kanıtıdır.
Bir diğer kanıtı da bu ’alınma’ tehditlerinin, sayın Başbakanımızın deyimiyle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı bile tehdit edecek boyut ve keyfiyete ulaştığı gerçeğidir. İşte bu yüzden Genelkurmay Başkanı’nın terörist suçlamasıyla cezaevinde yatmasına şaşırmamak gerekir. Zira adaletin geldiği nokta, ’Neyle suçlandığın değil, kim tarafından suçlandığına’ gelmiş, getirilmiştir. Ülke ve devlet menfaatleri uğruna hizmet eden kişileri, görevlileri kendi tabirleriyle ’aldırmak’ noktasına gelen bu zihniyetle, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin verdiği mücadeleyi ve aldığı kararları sonuna kadar destekliyorum. Ve desteklemeliyiz.
Savcı Mehmet Berk’in itirafları, bu konudaki tek örnek de değildir. Sürecin başından beri bizler ve Fenerbahçe hakkında ağza alınmayacak ithamlarda bulunan, bizleri ’Ergenekon örgütünün kasası’ olarak gösteren 3 Temmuz zihniyetinin bazı temsilcileri, her nedense şimdilerde farklı, ilginç söylem ve iddialarda bulunmaktadırlar. Son günlerde, her ne hikmetse odamda benimle çay-kahve içip sohbet etmek istediklerini söyleyenlere, benim nasıl dik durduğumdan dem vuranlara, sıklıkla tesadüf edilmektedir. Şimdi soruyorum, topluma delikanlılık ve adamlık dersleri vermeye kalkanlar neden ben cezaevindeyken başka, dışarıdayken başka konuşmaktadırlar?"
Spor yazarı Ahmet Çakar’ın yazdığı bir yazıda açıkladığı ve bildiğini iddia ettiği hususların araştırılması gerektiğini belirten Aziz Yıldırım, bu suç ihbarı niteliğindeki açıklamalar hakkında bu tarihe kadar işlem dahi yapılmamasının, tek hedefin Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü olduğunu bir kez daha açıkça ortaya koyduğunu söyledi.
Yargılamanın karar aşamasında, yargılamanın ve tahliye sürecinin uzamasını dahi göze alarak, yargının genişletilmesi konusunda mahkemeden 13 başlıkta talepte bulunduklarını anlatan Yıldırım, konuşmasında bu talepleri hatırlatarak, taleplerinin reddedildiğini kaydetti.