“Tostumu yedim seni bekliyorum”
Ünlü manken Çağla Şikel’in bir dönem sevgilisi olan Şenol İpek’e attığı bu mesaj, Türk GSM tarihinin en önemli mesajı olarak hala dilimiz ve hafızalarımızda dolaşır.
İşte bu dönemden sonra iletişim, dillerimiz yerine parmaklarımızın egemenliğine girmiş bir olgu olarak yaşamını sürdürür.
Ardından 2004 yılında Harvard Üniversitesinde okuyan Mark Zuckerberg’in arkadaşlarıyla iletişim kurmak için icat ettiği facebook , tüm dünyanın kullandığı bir sosyal paylaşım alanı olur. Artık herkes hayatından memnundur.
Daha sonra iletişim düzeysizleşmeye ve uzamaya başlayınca, 2006 yılında kısa ve öz konuşmaya yönelik bir alan oluşturulur. Adına da çizgi film kahramanlarına benzer bir isim takılır.. Twitter :)
Artık herkes bu dünyanın bir parçasıdır. En uyduruğundan, en ciddisine kadar her konu bu alanda kamuoyuyla paylaşılır. Bir tür deşarj yöntemidir. Sosyal patlamayı sokaklara değil, masaüstü ya da diz üstüne taşır.
Ayrıca bu devasa altyapıya sahip olan sosyal paylaşım siteleri kurumsallaşmanın bir parçası haline gelmiştir. Önemli kurum ve kuruluşlar basın ve yayın kuruluşları üzerinden kamuoyu ile paylaştıkları bilgileri, ayrıca kendilerine ait sosyal paylaşım sitelerinden de paylaşarak daha fazla insana ulaşmak yolunu seçmişlerdir. Bunun son derece akılcı ve etkili bir yöntem olduğu açıkça ortadadır.
Neden bu kadar şeyi anlattığımı merak ediyorsunuz değil mi ?
Söyleyeyim; Birileri bu alanı yanlış kullandığı için ….
Yani; 87 yıllık bir camiayı tweet ile yönetenlerden bahsediyorum.
Kendilerine işgücü ve zaman harcadığımız bir kulübün, bizleri elinin tersi ile bir kenara itip, sabahtan akşama kadar bizi PC başına hapseden uygulamalarından söz ediyorum..
Açalım konuyu ;
Kurumsallaşma hamlesini henüz tam olarak gerçekleştiremeyen bir kulüp Mersin idman Yurdu. Yönetimi bölünmüş, taraftarı bölünmüş, basını bölünmüş. Herkes ayrı telden çalıyor .. Aynı havuzda farklı yönlere yüzmeye çalışıyoruz. Ve kulüp sahipsiz ve kimliğinden uzaklaşmak üzere.
Bakın bizim taraftan durum nasıl görünüyor..
Neredeyse iki sezondur bir tek imza törenine rastlayamadık basın mensupları olarak. Futbolcular bizden cüzzamlı gibi kaçırıldı. Son iki sezonda kırmızı lacivertli forma ile objektiflere poz veren tek futbolcu Mert Nobreydi. O da İstanbullu meslektaşlarımıza nasip oldu. Biz yine avucumuzu yaladık.
Bu sezon Yatara alındı, Pino alındı, Stepanov alındı. Bir Allahın kulunun stadyumda imza töreni yapmak, forma satmak aklına bile gelmedi. Bu kadar iyi oyuncuları alıp, kente bu kadar negatif enerji sunan bir yönetime ne desem boş. Böyle yaparak “Kenti takıma adapte edemiyoruz, kimse süper ligde olduğumuzun farkında değil. Kent takıma sahip çıkmıyor” deme hakkınızı bizzat kendiniz elinizden alıyorsunuz. Yazık..
Basın mensuplarını sırtınızda kanbur olarak görüyorsunuz, sonra da “Bize yardımcı olmuyorsunuz “ deyip duruyorsunuz. Nobre’ye 360 dakika karşılığında 160 bin euro vermeyi biliyorsunuz . Fakat basın mensuplarına bir sene boyunca deplasmanlara günü birlik götüreceğiniz ve Nobre’nin aldığı aylık ücretin onda birine malolacak bir planlama için “paramız yok” diyorsunuz. Belki bizim halimizden süper lig görmüş, işlerin nasıl idare edildiğini bilen Nurullah Sağlam anlar diyoruz. Geldiğinde kapısını çalıyoruz. “Olur mu böyle bir şey. Siz bizim sesimizsiniz .Ben gittiğim her yerde yerel basınla iyi anlaşırım ” diyor. O günden bugüne atılan bir adım yok. Sonuç koskocaman bir sıfır. Zaman zaman yerel basınla ateş yakarak yani dumanla haberleşiyor, düzene ayak uydurmuş Sağlam Hoca. İşte geldiğimiz nokta…
Kulüpte ne bir basın toplantısı var ne de bir açıklama… En son toplantı forma sponsoru ile ilgili. Ondan önceki toplantı ise genel kuruldan hemen sonraki yönetimin tanıtım toplantısı. Arada tam 6 ay var. Ve bu dönem içerisinde kulüpte bizi ilgilendiren hiçbirşey olmamış sanki.. Ne garip değimli ? Halbuki ortada bir ton transfer, kombineler, tesisleşme, kurumsallaşma ile ilgili gelişmeler var..
Ama haklarını yiyemem .. Kulüpten hiç haber gelmiyor dersem yalan olur. .. Sağolsun Asbaşkan Ayhan Erdem iyi bir twitter kullanıcısı.. O bişeyler yazdımı kıçımızdan ter akmaya başlıyor.. Acaba kimi alacaklar diye cebelleşip duruyoruz.. Kendisi öğretim üyesi olduğu için, bize öğrenci muamelesi yapıyor. Dersine iyi çalışan, transferi buluyor.
Diğer tarafta Futbol Şube Sorumlusu Mehmet Işık.. Işık önceleri bu sosyal medya mevzusuna kıl oluyordu planlarını bozduğu için… “Biz burada transferi gizlemeye çalışırken, bizimkiler yolumuza taş koyuyor” der gibiydi.. Sonra bizim ekip Stepanov ve Miguel’i Mersin’de görüntüleyince, Mehmet Işık güvenlik tedbirlerini iyice artırdı. Allah var, Işık çok ketumdu bu süreçte.., Ser verdi sır vermedi. Baktı ki olmuyor, O’ da “Biz afedersin eşek gibi çalışıyoruz, Transferleri bitiriyoruz. Biraz da bizim namımız yürüsün” diyerek sosyal medyaya bulaştı.. . Şimdi en gözde tweetler onda.. Hatta tweetlerin efendisi O..
Yani yönetimde tweet konusunda Ayhan Erdem asist kralı olurken, Mehmet Işık da müthiş gollere imzasını atan kişiydi. Tweet atmasa da Başkan Ali Kahramanlı spektaküler bir golle (Yattara transferi) yerel basın mensuplarını ters köşeye yatıran isim oldu.(!)
Acısıyla tatlısıyla bir transfer dönemini daha tweetlerle geçirdik..
Yönetim her ne kadar bizi yok saysa da, biz site olarak bu transfer dönemini habercilik açısından kazası belasız atlattık sayılır. Ama bir çok yerel basın mensubu arkadaşımız transferleri bizlerden ve sosyal medyadan öğrendi ne yazıkki..
Yönetimin hakkını yiyemem. Tarihi bir kadro kurdular. Emeklerine sağlık. Ama bir o kadar da tarihi bir yanılgının içerisindeler. Başkasının şova dönüştüreceği transferleri onlar sadece140 harflik bir twitter’a sığdırmaya çalıştılar… Yaptıkları onca güzel işe büyük haksızlık ettiler.. Ve lig başlamadan heyecanımızın içine ettiler.
Haksız mıyım Allah aşkına..…
Yanlışım varsa söyleyin..
Yok yok söylemeyin..
Siz en iyisi mi tweet atın ))