Üst üste puan kayıpları yaşayarak lige çok kötü bir başlangıç yapan kırmızı lacivertliler için Gençlerbirliği maçının ne anlama geldiğini sporla yakından uzaktan ilgilenen kim varsa biliyordu. Bu maçın ilerleyen haftalara umutla bakmak için kesinlikle kazanılması gerekiyordu. Ve bu matematiksel bir gerçeklikti.
Bize “Bu maç ne olur” diye meraklı gözlerle soranlara da “bu defa alırız” diye cevap verdiğimiz çok oldu bu hafta içinde.. Maç saati gelip çattı.. Büyük umutlarla geldiğimiz Tevfik Sırrı Gür Stadyumunun önünde elimize kadrolar tutuşturuldu. Ve umutlarımız tepetaklak oldu. Orta alan koparmada 36, silkmede 37 toplamda ise 73 yaş ile yeni bir dünya rekoruna imza atıyordu. Sağlam çok güvendiği Hakan Bayraktar’ın yanına Murat Erdoğan’ı da ekleyerek ne kadar misafirperver bir teknik adam olduğunu kanıtlıyordu. Genç ve diri bir rakip karşısına sadece hücumsal meziyetleri olan bir orta alanla çıkmak, benim 2. bölgeyle işim yok demekten başka bir şey değildi. Maç boyunca kanatlara , bazen de Nobre’nin hava hakimiyetine güvenerek şişirilen toplarla rakip kalede gol aramaktan başka çaresi kalmayan bir takım vardı sahada.
Mesela Culio bu maçta adeta sahada yoktu. Bir annenin çocuğuna süt verebilmesi için iyi beslenmesi gerekir. Culio da diirençsiz bir orta sahada kendisini besleyecek hiçbir unsur olmayınca ofansif bölgede bocaladı durdu. Üretemedi.. Bakın George Hagi Türkiye’de ilerlemiş yaşına rağmen futbol hayatının en verimli dönemini yaşadı. Bunda Okan, Suat ve Emre’nin payı büyüktü. Culio’dan da medet umacaksanız bu, Hakan ve Murat’tan kurulu bir orta sahayla olmaz. Bunu hocanın artık anlaması ve görmesi lazım.
Geçtiğimiz sezon Ben Yahia’nın Afrika Kupasını gittiği dönemde orta alanda baş gösteren sıkıntıları ve ikinci yarının ilk 7 haftasında düştüğümüz durumu hatırlayın. Aradan geçen onca zaman hiçbir şeyin tedavisi yapılmamış görünüyor. Bakın yine Yahia sahada değil ve durum ortada. Ayrıca eski sakatlığı nükseden Mustafa Sarp haftalardır yok. Son dakikada alınan Murat Ceylan yedek kulübesinde. Bueno tribünde.
Bence, topa daha fazla hakim olmak isteyen bir mentalitenin aşığı olan Sağlam’ın takım kurgusunu “önce nasıl topu kazanırım” ın üstüne kurması gerekiyor.
Ligde her maçın kendine has zorluk derecesi var. Kolay maç yok. Ama yenebileceğin ve yenmek zorunda olacağın maçlar var. İşte Gençlerbirliği karşılaşması da bunlardan biriydi. Her sezon yeni yerli ve yabancı oyuncuları Türk Futbolunda vizyona taşıyan bir ekip olan kırmızı siyahlı ekip, bu ligin kalburüstü takımlarından biri değil. Zaten böyle bir iddiası da yok. Bu takımı bir şekilde yenip, evine uğurlayacaksın. Şimdi bak fikstüre kimi yeneceksin ? Trabzon’u mu ? Kurumsallaşmada çağ atlamış Kayseri’yi mi ? Tabanca gibi yönetim ve takım kuran Kasımpaşa’yı mı? Webo’lu, Doka’lı ve maddi sorunu olmayan İstanbul’u mu ? Gerisini saymaya kudretim yetmiyor… Kısacası zor haftalar bizi bekliyor..
Çözüme katkısı olmayan sorunun bir parçasıdır derler.. Bu yazıda hep sorunlardan bahsettim. Kimsenin işine karışmaya niyetimiz yok. Ama bu oyuncu tercihi ve bu oyun yapısı ile işimiz gerçekten zor. Sağlam’ın bazı tercihlerini yeniden gözden geçirmesi, eleştirileri, “art niyetli” bulmak ve dert etmek yerine sorunların çözümüne katkı sağlayacak şekilde benimsemesi gerekir. Evet Sağlam bu kente ve takımına çok şey vermiştir. Aldığı parayı bilmem ama biz, taraftarlar hatta bu kentin sporla ilgisi olan her bireyi bu emeklerinin karşılığını Sağlam’ a sevgi, saygı ve kredi olarak vermiştir. “Bugüne kadar hiç karşılaşmadım” dediği tribünlere asılan dev posterlerinin de maddi karşılığı yoktur. Bunun adı vefadır, sevgidir..
Gelelim sonuca..
2011-2012 sezonu 5 maçta 10 puan …
Dört takımla birlikte lig ikincisiyiz.
2012-2013 sezonu 5 maçta 3 puan..
Galibiyetle tanışmadık ve ligde sondan ikinciyiz.
Bunun anlamı şu..
Çember daralıyor..
O zaman geçtiğimiz sezon ardı ardına alınan yenilgilerin bile sarsmadığı koltuğunun artık hakkını vermelidir Sağlam…