Mersin’de bu hafta özrü kabahatinden büyük gelişmeler oldu.
1-1 biten ve Mersin’e özgüven aşılayan bir karşılaşmanın tadını bile çıkaramadık.
Neden ?
Bizim mesleğe hevesli bir genç yüzünden.
Daha önce Aykut Kocaman, ardından Carvalhal ve son olarak Fatih Terim..
Yol geçen hanına çevirdiği basın odasını son ziyaretinde çuvalladı tüm Mersin’le birlikte bu genç..
Bu defa sağlam kayaya çarptı ..
Eşkalini gördük ama ne ismi, ne de nerede yaşadığı biliniyor, esrarını da koruyor ne hikmetse…
Bu genç aslında geldiğimiz noktayı da çok iyi anlattı bizlere.
Güvenlik zafiyetimizi, kurumsal marifetimizi (!), keşmekeşliğimizi, yetkisiz yetkililerle mücadelemizin ne kadar gerekli ve öenmli olduğunu…
********************
Ülkenin spor gündemini sportif alan dışında ikinci kez işgal edişimizdi bu.. Önce Yüksel Yeşilova’nın bıçaklanması, ardından Fatih Terim’in basın odasında karşılaştığı olay..
İkisinde de güvenlik ve kurumsal zafiyet söz konusu. Ayrı statlarda olsa da; birisi bıçağı ile sahaya kadar giren bir ağabey, diğeri ise hazırladığı soru ile Terim üzerinde staj yapma cesareti gösteren bir genç gazeteci adayı.
Şimdi can alıcı soru şu !..
Ya tersi olsaydı ?
*********************
Bu yaşanan olayı bir çok spor yorumcusu kendi ekranlarından ve sütunlarından yorumladı. Hatta Fatih Terim’in “onu çekme bunu çek” hareketi de ekranlardan tüm ülkeye yansıdı. Kimi “Terim’e o hareketi yakıştırmadık” dedi, kimi ise “ Galatasaray kazansaydı bunlar yaşanmayacaktı” .. Türkiye Terim’in yaptığı o harekete kitlendi kaldı.
Bana göre de ; Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi..
Süper lig büyük bir organizasyon ve henüz kurumsal bir yapı olarak bunu kaldıramadığımızı gördük basın odasında yaşanan olayla…
O genç bizim defolarımızı ortaya çıkardı.
İşte gözümün önünde yaşanan bir örnek ; Basın tribünün sol tarafında -yani sınırlarımız içinde bulunan alanda- basın mensubu olmayan onlarca hatrı sayılır kişi varken, Henry’nin kafa şutunu inanılmaz bir refleksle çelerek bu ülkeye UEFA kupasını kazandıran efsane kaleci Taffarel’i sığdıramadık ne tribüne, ne de yüreğimize.. Neyse ki beyefendi adammış, gıkı çıkmadı, bir aşağı bir yukarı gitti, geldi .. Muamele buydu gözümüzün önünde.. Ve 3-5 hafta önce Yattara ile maç seyrettiğimiz basın tribününde Taffarel ve yedek oyuncularımızın veto yemesi de son derece ilginçti.. Günü birlik ve maçın önemine göre değişen kurallar bizi işte bu hale getirdi …
*************************
Bu sabah kulüp bir basın toplantısı düzenledi konuya ilişkin…
Basın sözcüsü Celal Ata Terim’e ve büyük takım anlayışına yüklendi durmadan.. . Kendisine de söyledim “hiç tatmin edici ve sonuca odaklı bir açıklama değildi” diye.. Ağırladığınız misafir Old Traford stadına İmparator anonsu ile giren bir teknik adam.. Egoları yüksek. Talepleri de buna parelel… Ufak tefek rahatsızlıklar olabilir. Ama bir basın odasına kimliği henüz belirlenemeyen birinin girmesi son derece manidardır. Bence kulüp Terim’in tavrından ya da genci masum gösterme çabalarından çok, sorumluları belirlemekle ilgili konsantre olmalıdır
Görünen o ki bu işte baştan sona yani zincirleme bir ihmal var.
Federasyon temsilcisi ne yapar ?
Özel Güvenlik ne işe yarar ?
Hala Basın akreditasyonlarından sorumlu olduğunu iddia eden TSYD bu ihmalin neresinde ?
İşte bu sorular cevabını bulmalı ve herkes bu yaşanan olaydan kendi payına düşeni almalı.
**************************
Bu söyleyeceğimi daha önce duyduğunuzu sanmıyorum..
Fatih Terim geçtiğimiz sezon da aynı basın odasında buna benzer bir olay yaşadı. Yine bir genç “ siz benim vefat eden dayımın yazlıktan komşususunuz” demişti. Terim şaşırmış ve toplantı bittiği için cevap veremeden odayı terk etmişti. Biz de gülüşmüştük.. Ve şimdi ağlıyoruz !:.
Şimdi soruyorum; daha önce de aynı odada bu durumu yaşayan Terim’in size ne demesini bekliyorsunuz ? Ya da kurumsal zafiyetinizi görmezden gelmesini mi ?
Bence, çok beklersiniz çoooook…