Spor muhabirliği diğer branşlara göre çok daha kolay olarak görülebilir. Ama yükü ağırdır. Bir gönülde iki aşk taşırsın.. Biri takımındır diğeri kalemin… Yazmak istersin pervasızca, ama ucunda takımının olunca törpüler kalemini…
Bu yükü anlayamaz bu işi yapmayan…
Maalesef spor muhabiri olarak talihsiz bir kentte görev alıyoruz. Varlık içinde yokluk çeken bir kent..Süper lig gibi özel bir arenada, futbol dışında her şeyin yaşandığı bir kulüpteyiz. Neler yaşandığını yeniden yazıp ta kafanızı ağrıtmak, o skandal gelişmeleri yeniden size hatırlatmanın bir anlamı yok.
Bir yönetim değişikliği oldu yakın zamanda. Ali Kahramanlı ile Hüseyin Çalışkan yer değiştirdi. Ama yaşananlar değişmedi.. Hal böyle olunca bizimde yazdıklarımız değişmedi.
Kulübün borcu malum.. Bu borçların nasıl yapıldığı da… Ben bu kulübün sırtından yöneticilerin para kazandığını düşünenlerden değilim. Bu borçların tamamının görevi suistimalden kaynaklandığını düşünüyorum. Milyonlarca liranın kaybı “nasıl olsa öderiz” , “bu kulüpten kimsenin alacağı kalmaz” mantığı ile kulübü borçlandırarak ve benden sonrası tufan diyerek yapılmış borçlar.. Bu borçlarda maalesef hafifleme olmuyor. Çünkü kazandığınız puanların karşılığı olan para temliklere gidiyor. Futbolcuların sadece primleri. ve kritik seviyeye gelmiş, kırmızı alarm vermiş borçlar ödenebiliyor.
Bu süreçte gelişmelerden kamuoyunu bilgilendirme işi de bizlere düşüyor. Yani yöneticilerimize göre İHANET dönemi.. Bir bakıyorsunuz “ İÇİMİZDEKİ İRLANDALI” bir bakıyorsunuz “ BİRİLERİ BU TAKIMIN KÜME DÜŞMESİNİ İSTİYOR” oluyoruz… Oh ne ala…
Kulübün milyonlarca lira borcu var, zoraki getirtildiğini söyleyen bir başkanı, kapısında rent a car’cısı, parasını bekleyen güvenlik şirketi, paramı yatırmazsanız gelmem diyen yabancıları, ben 5 gün izin vermedim diyen hocası, eski kaptanlarıyla notere giden ve idmana çıkmayan futbolcuları, ha bir de futbolcular idmana çıktı diye “keyfinizmi kaçtı” diye tweet atan basın sözcüsü var bu kulübün…
Bir süre önce Fenerbahçe atkısı ile Kadıköy’de fotoğraf çekip kendi sosyal hesabında paylaşan sayın basın sözcüsünün bir anda oluşuveren Mersin İdman Yurdu sevdası, bize İrlandalı ya da birileri diyebilecek kadar zirve yapması bana ilginç geldi açıkçası…. 45 yıllık hayat, 20 yıllık mesleki tecrübeme dayanarak bunun bir algı operasyonundan başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Altındere’nin kulüp içerisinde maddi anlamda çeşitli pansumanlar yaptığını biliyorum, özveri ile mücadele ettiğini de… Yaptığı işi ciddiye alıyor. Fakat kulübün basın sözcüsünü bir kısım yerel basınla karşı karşıya getiren şeyin Kadıköy tribünlerindeki verdiği pozun suçluluk duygusu ve yerel medyanın sütunlarında yer almasından kaynaklandığını düşünüyorum..
Altındere’nin şahsı ve kimliği ile ilgili asla bir problemimiz yok. Üzüldüğüm nokta, Kelimelerle dans eden bir mesleğin mensubu birine dilinden çıkan kelimelere esir olmak yakışmadı. İçinde bizlerinde olduğunu bildiğim bir kısım medyaya spor kamuoyunda yarattığı olumsuz algıyı yok etmek için kurban seçmesi ve nelerden keyif alıp almadığımıza karar vermesi kabul edilebilir değil… Zamanında Ali Kahramanlı’nın da “hain” dediği bir kısım medyaya, Kahramanlı’yı kulübün sırtından haksız kazanç elde etmekle itham eden Altındere de aynı muameleyi yapıyorsa, varsın hain biz olalım, dürüstlük abidesi de siz olun...En azından her dönemin adamı olmaktan iyidir..
Bu arada bizimle ilgili düşüncelerinizi ve bakış açınızı biliyoruz. Unutmayın ki birliktelik sizin başlatacağınız bir olgudur.
Kente gazetemiz ve sitemiz aracılığı ile yaptığımız “SAHİP ÇIKIN”, Bakan ve milletvekillerine “ DAHA NEYİ BEKLİYORSUNUZ” manşetlerimizi ,
Kahramanlı’nın bırakacağı dönemde Başkan Kocamaz’a duruma el koy çağrılarımızı,
Başkanınızla aynı masada oturup 1925 üye kampanyasına adam toplamak için kafa patlattığımızı,
kulübe yardım eden kuruluşları sayfalarımızda yayınlayıp kenti cesaretlendirmeye çalıştığımızı,
size iki deplasmanı reva gören kentin en büyük sivil toplum örgütü MTSO’yu karşımıza aldığımızı görmezden geleceksiniz, sonra çıkıp futbolcular idmana çıktığı için üzüldüğümüzü söyleyeceksiniz…
Uzun lafın kısası…
Eliniz cebinizde yaşamayı biraz bırakın…
Ancak o elinizi yüreğinize koyarsanız bizi anlarsınız.. ….