Şunu açıkça söylemek isterim ki spor yazmayı özledim..
Evet yanlış duymadınız..
Neredeyse 8-9 yıldır spor camiasının bir parçasıyım ve dilim döndüğünce köşe yazılarımla sizlere dokunmaya çalışıyorum ama hiçbir dönemi bu kadar sportif yazılardan uzak geçirmedim.
Mersin İdman Yurdu’nun yaşadığı süreç saha içi performanstan, teknik ve taktiksel unsurlardan o kadar uzak ki ; beni gazeteciliğimin polis, adliye muhabirliği yıllarına döndürdü.
Açıkçası sıkıldım.
Spor birçoğumuzun sözlüğünde futbol olarak geçiyor … Diğer branşlara bakışımız ‘Mercedes ve diğerleri ‘gibi..
Ama hafta sonu yaşadığımız müthiş organizasyon diğerleri kategorsinde değerlendiremeyeceğimiz kadar önemli bir sportif hadiseydi.
2. Uluslararası Mersin Maratonu..
Bir gün önce İstanbul’da yaşanan o kan dondurucu gelişmenin hüznünü taşıyan yürekler, demokrasi uğruna hayatını verenlerin yanına 44 şehidimizi de acıyla ekledi.. Her ne kadar bazı kesimler tarafından organizasyonun iptal edilmesi yönünde eleştiriler olsa da planlanmış uluslar arası bir sportif faaliyetin iptal edilebilmesi sözü edildiği kadar kolay bir şey değildi ve bu durum organizasyonu yapan kurum ve kuruluşlara ait bir karar olamazdı. Kuruluş sadece katılımcıları eğlenmeye yöneltecek unsurları milli yas nedeniyle iptal etti ve doğrusunu da yaptı. Bu organizasyona bir eğlence faaliyeti ve vurdumduymazlık olarak bakanlara sporun bir gereksinim ve bir yaşamsal duruş olduğunu hatırlatmanın bir spor adamı olarak benim görevim olduğunu düşünüyorum.
Neyse gelelim bu önemli organizasyona..
Maraton ikinci yılında bir devrime sahne oldu aslında. İlk yılında sadece 1049 kişi katılmıştı maratona.. Bu sayı ikinci yılında 25 bin gibi inanılmaz bir rakama ulaştı. Bende dahil kayıtların şişirildiğini, 2-3 bin kişinin katılması ile maratonun amacına ulaşacağını düşünmüştüm. İki gün boyunca devam eden fuardaki hareketlilik beklentilerimi bir tık daha yukarılara taşıdı.. Ama maraton günü gördüğüm sahne inanın çok şaşırtıcıydı.. Bir gün önce ülke güvenliğini tehdit eden büyük bir facia yaşanmasına rağmen, vatandaşların akın akın bu organizasyona geldiğini görmek etkileyiciydi..Ve ben o gün birlikte olmak ve aynı hedefe yürümenin unutulduğu bir ülkede insanların bu duyguya ne kadar aç olduğunu gördüm..
Ayrıca yaklaşık 15 bin kişinin yürüdüğü bu organizasyonda inanılmaz bir ekip ruhu vardı. Organizasyon komitesi her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş ve organizasyon öncesi kente yaptığı dokunuşun karşılığını fazlasıyla almıştı… Maraton fikrinin mimarı Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz bazı uygulamalarıyla kentin kamuoyunda çok tartışılsa da bence bu organizasyonun tartışılacak tarafı yoktu. Elbette eksikleri vardı ve yarında olacaktı..
Mühim olan kentin yeniden dinamik unsurlarıyla tanışmasıydı ..
Ve 11 Aralık’ta yaşanan şey aslında tam da buydu..
Yapılan her sportif faaliyetin bir bireyi ne kadar pozitif bir biçimde etkilediğini bilen ve farkında olan bir spor adamı olarak, bu önemli organizasyonun geniş bir tabana yayılmasını sağlayan kişi ve kuruluşlara teşekkür etmeyi bir borç biliyorum..